Sitemizde Ara



Nereden bakarsak onu görüyorsak…

Sakarya Hendek’te ramazan topları ve havai fişek üreten fabrikada 3 Temmuz Cuma günü yaşanan patlama ve yangına bakınca siz neler gördünüz?

Görünen o ki…
Hiç ders almıyoruz vesselam


Azime ACAR




Kandilli, Büyük Coşkunlar Tesisi'ndeki patlamayı Richter ölçeğine göre 1.7 büyüklüğünde bir yer sarsıntısı olarak kaydeder.
İlk bilgiler 200’e yakın çalışan olduğu yönündedir ve kimyasal patlamalar nedeniyle yaklaşılamayan tesis, saatlerce yanar, yanar, yanar.

Tesisteki durum en üst düzeyden alaka görür.
Cumhurbaşkanı yaklaşık üç saat sonra kameralar karşısına geçer ve fabrikada 189 işçinin  -daha sonra 186 olarak düzeltilir-  çalıştığı bilgisini paylaşır.

Aynı dakikalarda Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla hızla yola çıkan üç bakan -İçişleri, Sağlık ve Çalışma- olay yerine varır.



SUÇLU KİM: MÜDÜR, USTABAŞI VE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI

Medya da bölgede canlı yayındadır. Nedeni sorgulanır, suçlu aranır. Bakanların tesisin denetlenip, denetlenmediğine ilişkin yanıtı, “rutin denetimlerin aksamaksızın devam ettiğini, en son Mart ayında denetlendiği” olur.

Yani, ortada bir denetim sorunu yoktur.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), son patlamanın, aynı şirkette 11 yılda yaşanan yedinci kaza olduğunu açıklar ve ihmal tartışmasının fitilini ateşler.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi şu soruyu sorar;
“Fabrikanın süreç içinde adı ve mekanı değiştiriliyor ama sahibi aynı aile. Devlet bugüne kadar neden önlem almadı?”

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ise geçmiş kazalardaki ceza ve uyarıların, bakanların söz ettiği denetim raporlarının meslek örgütleriyle paylaşılmasını ister ve o raporların neler olduğunu tek tek sıralar;

  • Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son altı patlama sonrası yaptığı denetim raporları
  • İşletmede olması gereken “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesine İlişkin Belgeler”
  • İşletmenin “Büyük Kaza Senaryoları”
  • İşletmenin “Acil Durum Planları”
  • İşletmenin “Risk Değerlendirme Dokümanları”

İşverenin birinci dereceden sorumlu olduğu hatırlatılır ama ertesi gün fabrika sorumlu müdürü ve iki ustabaşı gözaltına alınır, bir sonraki gün iş güvenliği uzmanı da gözaltı listesine eklenir.


EN MAĞDUR OLAN İŞVEREN (!)

Şirket sahibi Yaşar Coşkun’un, “Avrupa’nın en güvenli ve en iyi fabrikası” savunmasıyla, “suçlu” olarak işçiyi işaret ettiği söylemler ortalığı bir kez daha sallar.

  • “Yüzlerce insan her gün iş kazalarında ölüyor, ama nedense bizdeki patlamalar gündem oluyor.”
  • “Patlayıcı maddelerin yaratacağı iş kazalarının yüzde 98'i önlenemez. Ölen işçinin de -doktorun dediğine göre- korkudan ödü patlamış.”
  • "Söyledikleri gibi bir şey yok, aile yaşadıkları acı nedeniyle böyle konuşuyor. İddialar tamamen asılsız.”
  • “Bizim işimiz patlayıcı madde olduğu için her an her şey olabilir. İşe başlamadan çalışanlar eğitimden geçiriliyor…Eğitim almış biri, kalıbı vurunca onun patlayacağını biliyor, ama bile bile bunu yapınca patlama oluyor.”
  • “Bir patlamada en mağdur olan taraf işverendir. Çünkü bu tarz olaylar olunca işverenden kötü bahsediliyor.”


Asıl sarsıcı hikaye tam da bu “mağdur işveren” söyleminden gelir.
2014’teki patlamada hayatını kaybeden inşaat ustası Yılmaz Şapoğlu’nun ailesine 1 milyon 200 bin liralık tazminat davası açtığı, birinci bilirkişi raporunun işçinin lehine çıkmışken itiraz üzerine ikincisinin işverenin lehine çıktığı, davanın altı yıldır sürdüğü haberleri vicdanları fena halde sarsar.

Fox Haber, aileye mikrofon uzattığında gözyaşları içinde, “babam mezun olduğumu göremeyecek” diyen genç bir kızın, “Ben uyuyamıyorum. Onlar nasıl uyuyorlar?” sorusu vicdanlarda asılı kalır.


MALI GİDEN Mİ, CANI GİDEN Mİ?

Mağdur işvereni, Sakarya Şube Başkanı olduğu MÜSİAD yönetimi yalnız bırakmaz ve aynı gün hemen Hendek Bayraktepe’deki bir restoranda destek yemeği düzenler.

Verilen desteğin coşkusuyla Bursa MÜSİAD, yemekli buluşmayı, “MÜSİAD Sakarya Başkanı Yaşar Coşkun’un yanındayız” diyerek paylaşılır.

Onlarca kayıp işçinin ailesi fabrika yakınında acı içinde bekleşirken, yüzden fazla işçi hastanelerdeyken, daha cenazeler bile kalkmamışken…

Canı gidene değil de malı gidene verilen desteğin sarsıntısı ile Bursa MÜSİAD apar topar hemen paylaştığı fotoğrafı siler.

Ertesi gün MÜSİAD yönetimi kamuoyuna twitter üzerinden uzun bir açıklama yapar. Yaşar Coşkun ve aile üyelerinin katılmadığı bu yemekle ilgili yazılıp çizilenleri, “tarihin ve ülke insanının vicdanına” teslim ederek şu savunmayı yapar;

“İşçi kardeşlerimiz için yapacağımız tüm faaliyetlerin ve yardımların planlamasını yaparken; anlamadan, gerçeği bilmeden ve insani etikle bağdaşmayan bir karalama ve iftira hareketinin hedefi olduk.”

Yani, yanlış yapılmıyor ama herkes yanlış anlıyor.
Paylaşılan fotoğraftaki “Yaşar Coşkun‘un yanındayız” ibaresi hatırlatılır.
Üstelik, açıklamada işçi kardeşleri için bu yemekte alınmış hiçbir somut destekten söz edilmez.


DERS ALAMADIK VESSELAM

6 Temmuz sabahı Sakarya Valisi Çetin Oktay Kaldırım’ın verdiği bilgiye göre;  7 ölüm, 121 yaralı taburcu, 5 yaralı hastanede...

Vali beyin verdiği rakamları toplayıp, ilk gün paylaşılan 186’dan çıkarınca, onlarca işçinin akıbetine ilişkin soru ise ortada kalır.



Baştaki soruya dönelim: Siz ne gördünüz? Kendimize sorma zamanıdır.

Kader mi?
Çalışma Bakan Zehra Zümrüt Selçuk gibi, “Rabbim bu tür afetlerden milletimizi muhafaza eylesin” diyerek, bunu bir doğal afet gibi görüp Allah’a mı havale ettiniz?

Ya da tüm yaşananları köşe bucak  sıkı bir tarayıp, asıl nedeni anlayıp, bir sonraki benzer vakayı önlemek için iyileştirme girişimleri yapmayı mı seçtiniz?