Sitemizde Ara

  • Üç kere üç dokuz değil ‘kriz’ eder...
  • Üçüncü Köprü, üçüncü gözümüzü nasıl açtı?
  • Livaneli “Bir sözün coşkusuyla” nasıl döndü hayata?

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Bir ‘üç’tür gidiyor hayatımızda.

Üçüncü Köprü’nün güzergahı açıklandığında kıyamet kopuyor. Üçüncü jenerasyon adı verilen 3G, cep telefonlarıyla hayatımıza girence bir anda ‘üçüncü gözümüz’ açılıyor.

Yok yok bu bildiğimiz mistik üçüncü göz değil… Hele mistik hiç değil.

Üçüncü Köprü, İstanbul’daki rantiyenin üçüncü gözünü açınca, geçtiğimiz haftalarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Eninde sonunda bu ormanlar zaten kesilecekti” türünden yaklaşımlar gösterip gözümüzün üstüne bir tane vurdu.

Üç rakamıyla  olan imtihanımızda belli ki daha göreceğimiz şeyler varmış.

Bu kez 3G ile şair, yazar ve müzisyen Zülfü Livaneli gözümüzün üzerine vurdu.

“Özgürlük” şarkısının üçüncü jenerasyon haklarını Vodafone GSM operatörüne satan Livaneli, tepkiler üzerine önce uzun süre sessiz kalmayı seçti, ardından savunmaya geçti ve kendi adına da “açıklama özgürlüğü”nü kullandı.

Ama bakın nasıl...

Rana Elik’in Kanal t’deki programına konuk olarak katılan Livaneli ile Elik arasında şu konuşmalar geçti:

Livaneli: Bu tartışmaların hepsini izlemiyorum. Çünkü, çok afedersiniz ama bana "çok aptalca ve soysuzca" geliyor. Kusura bakmayın ama bunlar deli saçması! Bunlarla uğraşacağım ben.

Rana Elik: Bunları okumuş olmalısınız!

Livaneli: Bakın hanımefendi, ben onları okumuyorum. Kim yazmışsa halt etmiş. Kimin yazdığını bilmiyorum ama aşağılığın biriymiş. Türkiye'de her deli, her kompleksli sitede kalkıp birşey yazdı diye, ben yaşayamam o zaman.

Rana Elik: Leman dergisinden...

Livaneli: Ne bileyim ben aşağılıkça bişey! Nedir bu ne biçim şey böyle. Özgürlüğü neden satmışım! İt oğlu it, sende yaz sen de sat.

Rana Elik: Ancak bakın medya sitelerinde var bu!

Livaneli: Medya sitesi dediğiniz, gazetelere giremeyen, iş bulamayan ya da bulan yarım yamalak kompleksli kişilerin sinirlerini boşalttıkları yer.”

soysuz”, “aşağılık”, “it oğlu it” gibi tanımları ağız dolusu kullanarak, kantarın topuzunu hakikaten kaçıran ve uzun yıllar sahneye bile kravatla çıkan tek sanatçı ünvanını taşıyan Livaneli, efendilik savaşında yara alıyordu.

Başar Başaran, Leman adlı mizah dergisinde,  “Benim şarkılarım halkın” diyen Livaneli’yi şöyle ti’ye almıştı;

"Livaneli, reklamdan aldığı parayı da o zaman bize verse ya. Şarkı bizim ama para sizin... Bari kontör versinler..."

SONUÇ
Üçüncü gözü, gözüne batan bu kıymıkla hızla açılan sanatçı Livaneli, Vatan Gazetesi’ndeki Pazar günkü köşesinde şöyle yazıyor;
 
“Oturup düşündüm. İftiralara kızıp da oruç bozamazdım ama dinleyicilerimin görüşleri önemliydi. Ama patron sizsiniz. Bu parçalar benden çok size ait… Madem ki istemediniz ‘Özgürlük artık kullanılmayacak.”

Livaneli, gerekçesini ise dünyadan örneklerle açıklıyor:

“Bunu size saygımdan yapıyorum ama bilin ki hâlâ eski fikrimdeyim.

Sadece kendi parçalarım için değil, her hümanist sanat yaratısı için böyle düşünüyorum.

Bugün MTV kanalı
Bunuel’in filmlerinden, Dali’nin resimlerinden yararlanıyor.

Zorba
melodisi bütün dünyada meyhanelerden reklam filmlerine kadar her yerde bangır bangır çalınmakta.

Picasso motifleri t-shirtlerin üzerinde.

Böyle bir dünyada
saklanmak, gizlenmek, yaratılarımızı geniş kitlelere ve özelliklere “yoz sayılan” genç kuşaklara iletmekten kaçınmak bana doğru gelmiyor.”

Livaneli yazdıklarında haklıydı ama Rana Elik’in karşısında söyledikleriyle değil…

Cevabı da “Özgürlük” şarkısının içinde saklıydı;

“Bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata…”