Sitemizde Ara

  • Tarık Akan bizi nasıl üşüttü? Sesi olmadı, paltosunu verelim.
  • Gaip’ten sesler değil, garip’ten sesler. Canlı yayın kazasının arkasındaki gazetecilik dersi

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Medya kazası kategorilerine bu hafta yeni bir tür eklendi, buna da “ses kazası” diyoruz.

Birinci ses kazamız Tarık Akan’dan.

Türk sinemasının ünlü jönü Tarık Akan, bilmediği yabancı sularda kulaç atmaya kalkınca hem biraz su yuttu hem de ses kazasına kurban gitti.

Tarık Akan, bayram tatilinde, CNN Türk’te Mehmet Yaşin’in sunduğu “Bayram Lezzetleri” programına konuk oldu.

Atatürk’ün kendi sesiyle okuduğu “Çalın Davulları” adlı Selanik türküsünün ses kaydının elinde olduğunu söyledi. Ancak, Tarık Akan’ın bu iddiası ses duvarını aşamadan, Can Dündar tarafından yalanlandı.

Deneyimli gazeteci ve belgesel yapımcısı Can Dündar, “Kayıttaki Selanik türküsünün Atatürk’e değil, kendi kameramanı Murat Özcan’a ait olduğunu, bu kaydı da ‘Yükselen Bir Deniz’ belgeselinde ve Mustafa filminde kullandığını” açıklayarak, ünlü oyuncuyu ters köşeye yatırdı.

Ancak, Tarık Akan’ın bundan sonraki tavrı daha da garipti.


 
Akan, “Ses meğer Can’ın kameramanına aitmiş, bana bir arkadaşımdan e-posta ile gelmişti” diyerek, bu kez elinde Atatürk’e ait bir paltonun olduğunu “ifşa" etti.
 
Neredeyse, “Ses olmadı, bari üşütmeyin, sırtınıza palto vereyim” demeye getiren ünlü oyuncu, söz konusu paltonun eline nasıl geçtiğini ise şu sözlerle anlattı:

“Kurtuluş Savaşı’nda görev alan 1935 ile 1938 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı görevini üstlenen Saffet Arıkan’ın Ankara’daki evine giden Mustafa Kemal Atatürk, ziyaret sonrası paltosunu orada unutuyor.

Sonra kendisine paltosunu unuttuğunu söylüyorlar ama o
‘Boşverin’ diyor. Palto, Arıkan’ın yeğenine hatıra olarak kalıyor.

Paltonun varisi de bunu bana hediye etti. Paltoyu her yıl 10 Kasım’da çıkarır, çocuklarıma, öğrencilerime sergilerim.

Sanırım İsviçre’de özel olarak yapılmış. Bu arada paltonun cebinde bir de mendil varmış, o mendil şimdi bana paltoyu hediye eden kişide.”


Tarık Akan, paltonun yakasındaki etikette Atatürk’ün frak ve smokinlerini hazırlayan H. Kehrer Frey’in imzası olduğunu, “Kemal Pasha” yazılı etikete “6.6.1927” tarihinin düşüldüğünde de ısrar edip, iddiasını  güçlendiriyor.

Gerçekten bu palto ulu önder Mustafa Kemal’e ait olabilir.
 
Ama Tarık Akan’ın paltoyu bu vesile ile ortaya çıkarması bizi cereyanda bırakıp üşüttü.
     


*   *   *


Bu hafta ikinci ses kazasını yapan Kanal D Haber Merkezi oldu.

Şile’de annesi ile bayram ziyaretine gittiğinde ortadan kaybolan üç yaşındaki Berat’ın aranması, bayramda nöbet tutan TV muhabirlerinin en önemli gündem maddesi idi.

Berat’ın 20 saat sonra sağ salim bulunmasından çok, Kanal D Haber’in “aceleyle haber yetiştirme aculluğu” olaya damgasını vurdu.

Çocuğun ailesini canlı yayına alan muhabir Özay Erad, yayın sırasında Haber Merkezi’nden kulaklığına söylenen bir sözü tamamen yanlış anlayıp, ikinci bir acullukla, çocuğun ailesine “bir çocuk cesedi bulundu” dedi ve başta anne ve aile olmak üzere herkese sinir krizi yaşattı.

Özay Erad, kısa bir süre sonra yaptığı hatayı düzeltmeye çalışarak, "Yok, hayır, çocuk cesedi değilmiş. Canlı yayındayız, 
ben yanlış anlamışım. Çocuk cesedi değil, çocuk sesi bulunmuş" dese de işe yaramadı.

Böylesi bir acı haberin acelecilikle verilmesiyle zor anlar yaşayan Kanal D Haber, evden canlı yayını kesmek zorunda kaldı.


SONUÇ

Sonrasında anlaşıldı ki, Özay Erad’ın kulaklığından, “Ormanda avcılar bir çocuk sesi bulmuşlar” diye bilgi verilmeye çalışılmış.

Muhabir ise canlı yayının telaşı ve meslektaşlarından “önce davranma” kaygısıyla, “çocuk cesedi bulundu” diye algılayıp, acı haberi de canlı yayında aileye vermiş.

Olayı pek çok köşe yazarı yorumladı ama bunun “basit bir habercilik hatası” gibi görülmemesi gerektiğinin altını çizen Cüneyt Özdemir’in yorumu dikkate değerdi:

“Bir televizyonculuk kazası deyip geçmeden önce bir duralım ne dersiniz?

Meseleyi basit bir muhabir hatasına bağlayıp üzerini itinayla kapatabiliriz ama yapmamalıyız.
Televizyonun bu yapay dilini kırmanın, yıkmanın hepimiz için zamanı geldi.

Televizyonda cinayet çözenlerin de prime–time’da acı pazarlamaya kalkanların da reyting için bir haber bülteninde olmadık dümenler çevirmeye kalkanların da alacağı çok ders var.
İşe bir soru sorarak başlayabiliriz.
’Çocuğu kayıp bir ananın gözünün içine bakıp çocuğunun cesedinin bulunduğunu milyonlarca kişinin huzurunda söylemeye hazır mısınız gerçekten?’
O zaman, o ananın patlattığı çığlığa da hazır olmalısınız. Şaşırmak yok!

Haberin yanlış çıkması skandal değil.
Neyse ki Berat birkaç saat sonra canlı bulundu.
Asıl skandal o çocuğun ölü bulunmasıydı.
Cümleten geçmiş olsun!”