Sitemizde Ara

  • Medya kazaları resmi geçidi... Şişko patates, yarım kilo domates...
  • İstatistikle nasıl yalan söylenir?
  • Bu sıralar en moda slogan: “ÖSYM tesadüfleri sever”




RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı

Medya kazası gibi değil, deprem gibi yaşadık...
Artçı şoklarıyla, korkularıyla, protestolarıyla adeta medya kazalarının resmi geçidi gibiydi geçen hafta yaşananlar...

O kadar üst üste geldi ki içlerinden en göze batanları, en kötü yönetilen krizleri ayırmak zorunda kaldık.

Daha haftanın başında Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “Obezite ile Mücadele” konulu bir toplantının ortasında “Obez insanlara şişko diyelim. Aksi takdirde obez olmayı sürdürecekler. Şişko dersek hallerinden utanır, obez olmayı da bırakırlar” demeye getiriveren bir açıklama yaptı.

Bakanın amiyane bir halk ifadesini obezite gibi bir sağlık sorununda “bilimsel terminoloji” gibi kullanılmasını önermesi abesle iştigaldi.



Nitekim bütün hafta boyunca herkes bu mantıksal çözümleme silsilesini başka alanlara da taşıdı.
 
Bakın, Reha Muhtar’ın yazısındaki incilere...:

“Çocuklar arasında kullanılan bir ‘aşağılama esprisini’ bir Sağlık Bakanı’nın ‘obezitenin tedavi sürecinin parçası olarak görmesi’ ciddi bir arıza belirtisidir...

Bence Sağlık Bakanı’nın obeziteyi çözmek için
‘şişmanlara şişko deme’ uygulamasını tartışmak yerine, insanları küçültücü ifadeleri kullanmayı marifet ve tedavi sanan egosu fazlaca şişmiş ruhları, nasıl rehabilite ederiz bunu düşünmemiz gerekir...
 
O bir zamanların
‘cesur’ sağlık bakanı, beyinlere soktuğu alaycı ve sarkastik tutumundan güç alarak 'homoseksüellere de i... denmesinde’ bir sakınca olmadığını da düşünmekte midir acaba?..

‘Cesur’ olabilen bir insanın nasıl da ‘her şeyi bir anda berbat edebilecek potansiyeli ve sınır tanımazlığı’ içinde barındırdığını gösteren dramatik bir ifade maalesef bu...”

Recep Akdağ bütün hafta üzerine gelen salvoları kafasını eğerek geçmesini bekledi, ama geçmedi. Geçmeyince de yazılı bir açıklama yapmak zorunda kalıp, “Hekim kimliğimle hastalık olarak gördüğüm şişmanlık sorunu için herhangi bir kişiyi rencide edici bir ifade kullanmam söz konusu bile olamaz. Maksadımı aşmış olabilirim” deyiverdi.


          *     *     *

Ama bu hafta medya kazalarının kriz yönetiminin şahikası sayılabilecek gelişme ÖSYM Başkanı Ali Demir’den geldi.

Yap boz tahtası gibi yıllar sonra iki aşamaya dönen üniversite sınavının birincisi olan YGS’nin şifre skandalı ve sonrasındaki açıklamalar tam anlamıyla “Bir kriz nasıl yönetilemez” dersi niteliğindeydi.

Basına yollanan kitapçıkta bir şifrenin olduğunun ortaya çıkmasının ardından medya doğal olarak “bu basit şifre mantığının sızdırılıp, sızdırılmadığını” sorgulamaya başladı.

Bu yılki sınavdaki farklılık şuydu.
İddia o ki, sınava katılan kişi sayısı kadar, yani 1 milyon 700 bin farklı kitapçık üretilmişti. Değerlendirme aşamasında “kolaylık olsun” diye de basit bir algoritma ile cevap anahtarlarının içine şifre konmuştu.

Ancak, “aşırı titiz ve güvenlikli yapacağız” diye uygulanan yöntemin çok temel bir hatası vardı, çünkü şifreleme yöntemi çok basitti.
 
“Mod Medyan” sistemi olarak adlandırılan şifreleme yöntemi, ortalama ilkokul öğrencisine bile anlatılsa kolayca kavranıp uygulanabilir ve 40 matematik sorusundan 30’u doğru yapılabilirdi. Hem de soruları hiç okumadan.
 
Tabii medya olayın üzerine öylesine hızlı gitti ki ertesi gün Radikal Gazetesi basit şifreleme yöntemiyle hemen hemen bütün kitapçıklarda 40 soruda 30 net yapılabildiğini ispatladı.

Temel sorun, bu şifreleme yönteminin “el altından birilerine” sızdırılıp, sızdırılmadığıydı. Çünkü sızdırılması o kadar kolaydı ki. Birisi diğerine telefon açıp ya da kulaktan kulağa söylese bile belli sayıda insanın olaydan haberdar olması işten bile değildi. Yani herhangi bir dijital iz bırakmadan, herkes “istenilen kişilerin” haksız yere, yüksek puanlarla üniversiteye girmesine yardımcı olabilirdi.

Nitekim, medya ertesi günlerde google’a girip, google üzerinden “mod medyan” kelimesinin araştırılıp, araştırılmadığını kontrol etti. Ortaya çıkan sonuç çok ilginçti.

Bu kelime sınavdan bir kaç gün önce Türkiye’nin 17 ayrı ilindeki IP numaralarından sıkça aranmıştı. O zamana kadar kimsenin haberdar olmadığı bu mod medyan kelimesi nedense sınavdan bir kaç gün önceden başlamak üzere fazlasıyla ilgiye mazhar olmuştu.

Bütün bu durumun yarattığı sis ve pus içinde ÖSYM Başkanı’nın medyanın Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek yaptığı basın toplantısı ise “hazırlıksız medya önüne çıkmanın” nasıl bir gaflet olduğunun net delili idi.

ÖSYM Başkanı Demir, “Dijital baskı programı ilk defa yaptığımız bir iş. Yeni bir model araba üretildiğinde bir miktar arıza olur” deyip yanlış bir şeyi, yanlış bir şeyle karşılaştırdı.

Bu da yetmedi, bir milyon 700 bin gencin hayatını etkileyecek, ailelerini de tedirginliğe sürükleyecek böylesine bir konuda bütün hatayı “baskıyı yapan Meteksan Matbaası”na yıkıp, Meteksan’dan basına giden kitapçıkların şifreli yollanmasını “acemilik ve işgüzarlık” diye nitelendirdi:

“Bu talimat üzerine matbaada çalışan arkadaşlar basına verdiğimiz soru kitapçığını düzenlemişler. Gereksiz bir şekilde, bir miktar acemilikle doğru cevap seçeneğini yerinde tutarak yanlışları karıştırarak masterdan türetilmiş yeni bir soru kitapçığını biz basına verdik, internet sayfamıza koyduk ve tüm kamuoyunun bunu incelemesine izin verdik.

Böyle bir soru kitapçığı bizim öngöremediğimiz sonuçlar oluşturdu. Kontrolümüzün dışında gerçekleşen bir sonuçtu.”



SONUÇ

Ali Demir’in daha bu açıklamaları bile ortada yokken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Ben ÖSYM Başkanı’nın bana verdiği bilgiden tatmin oldum” demesi, arkasından koro halinde bakanların ve bir kısım medyanın “Biz de tatmin olduk” söylemi herkesin içine biraz daha kurt düşürdü.

Nitekim, eski ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağa’nın “Sekiz aydır korkumdan konuşamıyorum” açıklaması da endişelerin üzerine tüy dikti.

Medya ile buluşmada Ali Demir’e doğal olarak şu soru da yönetildi:

“Kendi çocuğunuz bu sınava girmiş olsa, bu sınavdan sonra bu açıklamayı yapan başka birisi olsa, siz bu açıklamalardan tatmin olur muydunuz?”

Ali Demir, “Benim küçük kızım geçen sene sınava girdi” diye başlayan bir cümle ile bu soruya zar zor yanıt verdi.

Gençler dava açtı, binlerce genç sokağa çıktı, sınavın iptali için yürüyüşler yaptı. Açılan pankartlardan bir tanesi “ÖSYM tesadüfleri sever” idi.

Adli Tıp uzmanları ise “Olaydan emin olabilmek için bütün soru kitapçıklarının görülmesi, incelenmesi gerekiyor” deyip, kafaları tam anlamıyla çorbaya çevirdi.

Sonuçta, herkes şimdi büyük bir şüphe ile ikinci sınava hazırlanıyor, birinci sınavın iptal edilip edilmeyeceği muamma.

Ali Demir ise “İptal yok, istifa da yok” deyip, pozisyonunu can siparane savunuyor ama seçime giden bir Türkiye atmosferinde işin siyasi bilançosu da herhalde AKP’li kurmayları düşündürüyor.


          *     *     *

Bir not daha.
Dedik ya bu hafta medya kazaları çok...

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, nükleer santralin tehlikeli olup olmadığına ilişkin CNN Türk’te yöneltilen bir soruya istatistik biliminin inceliklerini kullanarak cevap vermeye kalkışınca, ortaya bakın ne çıktı.

Amerika’da yapılan sosyolojik bir araştırmadan örnek veren Yıldız, ”bekarların evlilere göre 6 yıl daha az yaşadıklarının” tespit edildiğini belirterek, “Sigara ortalama insan ömrünü 2.3 yıl, yoksulluk 700 gün, alkol 130 gün, kalp 2100 gün öne çekiyor. Uçak kazaları ise ABD’de ortalama insan ömrünü bir gün öne çekiyor.

Nükleer santrallerin ortalama ömür kaybı ise sadece 0.03 gün olarak tespit edilmiş”
deyip, üzerine “Üzülmeyin ömrünüz nükleer santral yüzünden çok az azalacak” demeye getirdi.

Taner Yıldız, istatistik biliminin en zayıf halkasını, yani elma ile armudu toplama maharetini gözler önüne serdi. Ünlü istatistikçi Darell HUFF ise bu durumları bakın nasıl ifade ediyor:

“Bilimsel konularda herkesin anlayacağı bir seviyede yazılmış makalelerde kötüye kullanılmış istatistik, zihinleri bulandırır.
Sihirbaz misali istatistik pek çok mühim mevzuyu olmadığı bir biçimde yansıtır.

Hatta iyi kamufle edilmiş bir istatistik Hitlerin
‘Büyük Yalan’ından evladır. Zira, yanlış yöne sevk etse bile kimse sizi suçlayamaz.”

Biz değil, bunu istatistikçiler söylüyor.