Sitemizde Ara

  • Bilinç altındaki fay hattının üretebileceği şiddetli depreme ne kadar hazırız?
  • “Devlet Baba” yerine “Şirin Baba” olmaya kalkan Bakan
  • Felaketler PR ve pazarlama fırsatı değildir! Yapmaya kalkışanlardan iki örnek
  • Beraber ve solo şarkılar.. Bakan düğününden manzaralar


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Büyük olaylar zamanı öylesine hızlandırır ki bir yılda ortaya çıkmayacak medya kazası bir haftada yaşanır.

Van depremi de aynen böyle bir “olaylar silsilesi” ile birlikte  “medya kazaları zincirlemesi”ne yol açtı.

 “Dil sürçmeleri” gibi ortaya çıkan ama bilinç altındaki bir fay hattının yol açabileceği tehlikeli sosyal depremlerin ipuçlarını veren iki açıklama ilk önce dikkati çekti.

HaberTürk spikeri Duygu Candaş’ın “Her ne kadar Van’da olsa da acımız büyük” sözünün ne anlama geldiği daha çözülememişken,  atv sabah programı “Tatlı Sert”in sunucusu Müge Anlı, deprem üzerinden bölgedeki “Kürt halkına” ders vermeye kalkınca, yıllarca unutulmayacak bir “ayıp” meydana geldi.



Anlı, şöyle diyordu:

"Her fırsatta küçücük çocuklar tarafından taş attırılan polisler, olay yerine gelip ilk müdahale edenlerdi.

Mehmetçik... Bizim Selcan'ın erkek kardeşi de Van'da askerlik yapıyor. Ona ve tüm askerlerimize hayırlı teskereler diliyoruz. Allah da askerimize polisimize zeval vermesin. Onlara taş atanların da elleri kırılsın.

Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda vuruyoruz. Sonra bir şey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz. Biraz da dengeleri kuralım.

Zor günlerde canım cicim. Sonra kuş avlar gibi avlamayalım bunları. O kadar kolay değil. Herkes haddini bilecek..."


Anlı’nın bu sözleri, bilinç altındaki “fay hattının derinliği ve ileride ortaya çıkacak sosyal depremin büyüklüğü” ile bizleri yüzleştirdi.

Anlı, öğleden sonra atv’deki “Gelinim Olur musun?” programında düzeltmeye çalıştı ama hakikaten nafileydi.

Dahası ertesi günü tepkiler çığ gibi büyüyüp, bölgedeki atv haber ekiplerine taciz ve saldırılar olmaya başlayınca, Müge Anlı’nın çıkıp “resmen” özür dilemesinin vakti de gelmiş oldu.

atv kameramanlarının “Müge Anlı, burada senin yüzünden dayak yiyoruz” twitleri atmasının ardından, Anlı bu kez de Radyo Kuzey’in “Akşam Postası”nda Atilla Güner’in konuğu oldu ve “Yanlış algı nedeniyle üzülenler olduysa özür dilerim. Saygıyla önlerinde eğilirim” sözleriyle kendini savundu.

Programın sunucusu Atilla Güner, Müge Anlı’ya “Irkçılığın evrensel bir suç olduğunu” hatırlatıp, “söyleyecek bir şeyi olup olmadığını” sordu. İşte Anlı’nın yanıtı:

“Her zaman sizin ifade ettiklerinizle algı aynı olmuyor.Gerçekten alınan varsa özür dilerim. Benim izleyicim beni zaten biliyor.

Yanlış anlayan varsa samimi olarak özür dilerim, saygıyla önlerinde eğilirim. Bunların benim başıma gelmesi bir ironi herhalde.

Ben hiç kimse için bunu dilemem. Oradaki üç saatlik programdan iki üç dakikayı alırsanız bunu hümanizm açısından da ele alırsanız, ben de bir insanım... Ben çok üzüldüm, yine de kişisel üzüntümü arka planda tutuyorum. Ben o insanlarla her gün beraberim. Oradaki dramı biliyorum. Herkesin tek istediği rahat ve huzurlu bir hayat...Bu ülkedeki eleştirileri alacak en son kişi ben olmalıydım.

Bazen algı kelimelerin önüne geçiyor...Kelimelerin belli bölümü seçilirse…”


Müge Anlı, özür dilerken bile durumu kavrayamadığının ipuçlarını ele veriyordu maalesef. Özür dilemekten çok “kendisine yapılan eleştirilerin haksızlığından” dem vurup, asıl mağduriyeti kendisinin yaşadığını, neredeyse enkaz altında kaldığını söylüyordu.

Söylediklerinin yarattığı enkazın altından birisi gelip onu çıkarabilecek mi, bunu önümüzdeki günler gösterecek.

Ama biz şimdi depremle birlikte yaşanan bir PR depremine geçelim.

Deprem gibi üzücü ve kayıpları çok olan olayları bir PR ve pazarlama malzemesi olarak kullanmanın ne acı sonuçları olabileceğini Onur Air şirketi bize gösterdi.

Depremin hemen ardından başlatılan yardım kampanyasının en ilgincini (!) Onur Air havayolu şirketi yaptı.

Firma resmi facebook sayfasını “beğenen” her kullanıcı adına depremzedelere 50 kuruş bağışta bulunacağını açıkladı.

Kampanyanın aslında facebook üzerinden Onur Air’in takipçilerini artırma çabası olduğu fark edilince öylesine büyük tepki aldı ki hemen sonlandırmak zorunda kaldı.
Kampanyaya gelen eleştirileri tıpkı Müge Anlı gibi eleştiren Onur Air’den bir de şu talihsiz açıklamayı yapıldı:

“Amacı, şehitlerimizin ailelerine ve Van depremzedelerimize yapılacak yardımlara sosyal medyada dikkat çekmek olan kampanyamız bunu anlayamayan bazı takipçilerimiz nedeniyle sona erdirilmiştir.

Sizler adına gerçekleştirdiğimiz 110.000 TL’lik yardım makbuzlarımızın ilki ektedir, diğeri de gün içerisinde yayınlanacaktır.

Sağduyu sahibi takipçilerimize iletmek isteriz ki sosyal medya dışında ayrıca nakdi bağış yapılması, bölgeye ücretsiz uçak tahsis edilmesi ve çalışanlarımızın toplu yardımları gibi diğer katkılarımız sürmektedir ve sürmeye devam edecektir.


Yanlış anlamalar için, yanlış anlamayan takipçilerimizden özür dileriz.”


Onur Air’in “Yanlış anlayan takipçileri” bu açıklama üzerine şirkete bir kez daha tepkide bulundular.


SONUÇ

Sonuçta depremden PR yapılamayacağının, yapılırsa da yanlış anlaşılacağının acı örneklerini gördük.

Onur Air’in yarattığı PR depreminin artçı sarsıntılarından biri de Behzat Ç. filminden geldi.

“Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm” filminin ilk gün gelirlerinin Van’daki depremzedelere bağışlanacağının açıklanmasının üzerinden iki gün geçtikten ve 12.00 seansına sadece 45 dakika kala “Filmin sadece ilk gün 12 seansının gelirinin Van’a gönderileceği” düzeltmesi yapıldı.

Twitter’da yapılan “Behzat Ç. fena yamuk yaptı” yorumları, yapımcıların üzerine çığ gibi düştü. Sadece sosyal medya değil, ertesi gün gazetelerde de bu artçı PR depremi yer aldı.

Hükümetin üç bakanının tavrı da kayıtlara geçmesi bakımından önemli.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Van’daki depremde 63 öğretmenin öldüğü günlerde Fransa’da bir UNESCO toplantısında olması büyük talihsizlikti ki CHP Grup Başkanvekili  Muharrem İnce, Bakan’ın bu açığını yakalayıp, gündemin gözüne soktu.

Dahası Bakan, yine talihsiz bir açıklama ile “Çok şükür ciddi anlamda okul kaybımız olmadı. Sadece bir okulumuz bütünüyle yıkıldı. Yaklaşık 15-16 civarında ağır hasarlı okulumuz var” diyerek, can kaybından çok bina kayıplarının azlığından teselli bulmasıyla ağızlar açık kaldı. Doğal olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı iken göçük altında kalan maden işçileriyle ilgili yaptığı “Güzel öldüler” açıklaması hatırlandı.

Yine medya kazalarıyla ünlü İçişleri Bakanı’mızın Diyanet İşleri Başkanı ile birlikte Van’a yaptığı ziyaretteki lüzumsuz neşesi ve  depremzedelerle yakınlaşma gayreti “yeterince usta olmayınca” nasıl göze battığının tipik bir örneğiydi.

Bakan İdris Naim Şahin, 10 kişinin yaşadığı çadırdakilere “Koskocaman sarayda oturuyorsuuz hiç gel dediğiniz yok” derken, elinde yemek taşıyan bir depremzedeye “Dik tut, dökme” diye seslendi. Ardından, “Biz de acıktık yemek var mı yemek” diye sordu.

Bakanın “Devlet Baba” değil de “Şirin Baba” olma çabası depremzedelerin de medyanın da gözüne takıldı.

Deprem yüzünden Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptal edildiğinin açıklandığı gün Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlunu “Ankara trafiğini altüst eden bir törenle evlendirmesi” de gözlerden kaçmadı.

Çelenk göndermek yerine Van’a bağışta bulunulmasını isteyen Bakan Çağlayan’ı hiç kimse dinlemedi. Aralarında İbrahim Tatlıses’in de olduğu bir çok “Bakansever” Sheraton Oteli’nin yolunu çelenk bahçesine çevirdi.

“İçerde sadece nikahın kıyıldığı ve hiç eğlence olmadığına” ilişkin özel olarak sızdırılan haberlere de medyanın karnı toktu.

Ve herkesin aklında  Japonların, Türk Büyükelçiliği’ne sessizce gelip, kimliklerini belirtmeden, destek mesajlarıyla birlikte Van depremi için bıraktıkları 100 bin doları aşkın yardım parası kaldı.