Yeni medya düzenindeyiz, bir ölüm haberiyle gideni göklere çıkarıyoruz, aynı anda yerin dibine çakıyoruz. Ve hepsi aynı anda oluyor.

Sevenler sevdiklerinden şüpheye düşüyor, sevmeyenler haksızlık mı ettik acaba diye düşünmeye başlıyor.  Tıpkı bu sabah Cüneyt Arkın’ın ölüm haberinde olduğu gibi.

Kimi Maden filminde, Tarık Akan ile patronlara kafa tutan İlyas’ın cesur söylemiyle, kimisi Kara Murat filmlerindeki “nefret” diliyle anıyor.


Azime ACAR




NTV’deki bir söyleşisinde, “Filmlerde kahraman olmak, adil olmak, kötünün karşısında olmak çok kolay ama hayatta olabiliyor musun? Ben hep o hesabı yapmışımdır” diyen Cüneyt Arkın’ı ardında bıraktığı günahıyla, sevabıyla yolcularken, Türk Sineması'nın bu ünlü isminin üç anısını arşivlerden aktararak analım.



“BU HAYATI YAŞAMIŞSIN”

Cüneyt Arkın, geçen yıl Nisan ayında Instagram hesabında gençlik yıllarında çekilen bir fotoğrafını paylaşınca, bir takipçisinden, “Bu hayatı yaşamışsın” yorumu gelir.
 
O da bu yoruma karşı o yıllarının bir anısını paylaşır;

“Anlatayım fotoğrafın çekildiği dönemi. Fakülte yıllarımdı, hep çalıştım. İstanbul'da Tıp Fakültesi'nde okurken ilk iki yılımı Sirkeci'de bir otel odasını iki inşaat işçisiyle paylaşarak geçirdim. Ders zamanı okula gider, kalan zamanda da onlarla inşaatlarda çalışırdım. Bir yanda anatomi dersi, öte yanda inşaat işçiliği.

Stajımı yaptıktan sonra az çok hasta tedavi edebilir duruma geldiğimde hocam Cihan Abaoğlu beni evlere hasta bakıcı olarak göndermeye başladı. Hastanın başında 24 saat bekleyip, acil durumda müdahale etmekti görevim.

Fakat tabii yeri geldiğinde adamı tıraş da ediyordum, altını da temizliyordum. Ayda burs parası olarak 60 lira alırdım. Hasta bakıcı olarak bir eve gittiğim zaman ise günde 15 lira kazanıyordum. Ama ev sahiplerinin artık yemeklerini önüme koymaları çok ağrıma giderdi. İlk paramı aldığımda fırına koşup paranın hepsiyle ekmek aldım. Çiğnemeden yuttum, patlayana kadar yedim. Sonunda da kustum.

Ekmekleri görünce açlık korkumu yeniyor, huzur buluyordum. Yıllar sonra bile kaldığım otel odalarında baş ucumdaki komodinin üzerine bir somun ekmek koyar, ancak ona bakarak uyuyabiliyordum."



“YAKIŞIR MIYDI?”

1972’de artık Türk Sineması'nın en ünlü oyuncularından birisidir.

Altın Koza’da “En iyi erkek oyuncu” ödülünü Yılmaz Güney kazanır ama 12 Mart’ın siyasi baskısıyla ödülü oylamada ikinci olan Cüneyt Arkın’a verilir. Ancak ödülü reddeder. NTV’de yayınlanan “Yüz Yüze” programında Simge Fıstıkoğlu’nun neden reddettiği sorusuna yanıtı şöyledir;

"O ödül Yılmaz'ın (Güney) hakkıydı. Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı?"



YEŞİLÇAM’IN SANSÜR YÜRÜYÜŞÜ

Ve yıl 1977...
Türkiye Sinema Emekçileri adı altında set işçisinden starına kadar toplanan Yeşilçam emekçilerinin İstanbul’dan başlayarak Ankara’ya kadar süren üç günlük sansürü protesto eylemindedir.

Cem Yılmaz’ın sözüyle tamamlayalım;
“Gerçek şu ki Cüneyt Arkın ölümsüzdür.”