Bir yanda akşamın karanlığı basarken üzerlerine taş, toprak yığılmış madenciler, diğer yanda gözlerini bir umut o toprağa dikmiş, taş kesmişçesine bekleyen sevdikleri.

Değişmeyen, değiştirilmeyen son “fıtrat” manzarası Siirt Şirvan’daki Madenköy’den geldi.
 
17 Kasım Perşembe akşamı saat 20.30 sıralarında şev (eğimli yüzey) kayması nedeniyle 1 milyon metreküp toprak, 16 işçinin üzerine yığıldı. Dördünün cansız bedenine ulaşıldı, diğerleri toprak altında.


Azime ACAR
 





Soma’dan bu yana her ay 7 madenci yaşamını yitirmiş, Şirvan’dakiler de önümüzdeki ayın istatistiklerine eklenecek.

Şirvan’daki maden faciasından tam bir ay önce, 17 Ekim günü Almanya’nın Ludwigshafen kentinde bir kimya felaketi yaşanmıştı. İki facianın ardından yapılanlara, söylenenlere birlikte bakalım, kim bilir belki ders almak isteyenler çıkar.



KİM?... “BİR ÖZEL MADEN ŞİRKETİ...”

Şirvan ile ilgili ilk açıklama Siirt Valiliği’nden geldi. Madenin kime ait olduğu açıklanmadan “Özel bir firmaya ait bakır madeni” olarak tanımlandı.

Medya, her ne kadar resmi yetkililerin “özel firma” söylemini sürdürse de sosyal medyada şirketin aynı zamanda medya patronu olan Ciner Grubu’na ait olduğu bilgisi dolaşmaya başladı.

Ve, Ciner’e ait HaberTürk gazetesi ile HaberTürk TV, Show TV, Bloomberg HT kanallarının haberi  “küçük” görmesi de gözlerden  kaçmadı.



YAĞMUR YAĞDI, BÖYLE OLDU

Peki nasıl olmuştu da bir milyon metreküp toprak işçilerin üzerine kayıvermişti?
 
Siirt Valiliği’nin “aşırı yağışlar nedeniyle meydana gelen heyelan” değerlendirmesi, yani bir “doğal afet” söylemi tüm resmi yetkililer ve şirketin yaptığı tek açıklamada da  yer aldı.

Şirketin facianın ertesi günü (Kamuyu Aydınlatma Platformu) yaptığı açıklama şu cümlelerden ibaretti:

“..İlk belirlemelere göre aşırı yağışlar nedeniyle heyelan meydana gelmiştir. Kurulan kriz masasının çalışmaları devam etmektedir. Bölgede toprak kayması riskinin devam ettiği dikkate alınarak üretime ara verilmiştir. Gelişmeler kamuoyu ile paylaşılacaktır.”

Cumartesi sabahı ise 2’si iş güvenliği uzmanı olmak üzere 6 kişi gözaltına alındı.
 


KİMLER KONUŞTU, NELER DEDİ?

Şirket susarken, sözcülüğü Valilik ve Bakanlık üstlenmişken, “yağmur yağdı, böyle oldu” söylemleri sürerken çalışanlar, çalışanların yakınları, maden mühendisleri, meslek odaları konuştu, şirketin eski defterleri ortalığa saçıldı. Neler mi?

  • Dört ay önce de benzer bir kaza olduğu, işçiler yemekte olduğu için ucuz atlatıldığı,
  • Yine Ciner Grubu’nun Park Teknik şirketine ait Afşin Elbistan’daki madende 2011 yılındaki toprak kayması sonucu 10 işçinin toprak altında kaldığı,
  • Maden alanında büyük çatlaklar olduğu, tedbir alınmadığı,
  • Açık ocak işletmelerinde bir takım kademeler oluşturulup, şevin kaymayı engelleyecek bir açıyla kazılması gerektiği,
  • Ve en önemlisi, Sayıştay’ın 2013 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri Denetim Raporu’nda basamak eğimlerinin doğru yapılmaması nedeniyle can güvenliği tehlikesi olabileceğine vurgu yapıldığı öğrenildi.



“CAMLARI KAPAYIN”

Dünya kimya devlerinden BASF’nin Almanya’daki kazası ise Türkiye medyasında pek yer almadı ama Avrupa’da geniş yankı buldu.

17 Ekim Pazartesi günü yerel saatle 11.30’da yaşanan facianın bilançosu 4 ölü, 84'ü ağır 30 yaralı. Nedeni, bir tamirat sırasında yapılan hata ve onun sonucu zincirleme reaksiyon.

Kentin üstünü kara bir kimyasal bulut kaplarken, ilk açıklama endişeli bekleyen yöre halkı ve cevap arayan medya için yerel yönetimden geldi.
 
Çok sayıda Türk’ün de çalıştığı tesiste işçi yakınlarının ulaşacağı bir telefon numarası paylaşıldı. Halka “Uzun süre dışarda kalmayın. Camlarınızı, kapılarınızı kapatın” uyarısı yapıldı.

Şirket sözcüsü de ilk bilgileri medya ile paylaştı.




ŞİRKET MEDYA KARŞISINDA

Ertesi gün, şirket sözcüleri medya karşısındaydı.

BASF Ludwigshafen Tesis Müdürü, “neden” sorusuna yanıt arayan gazetecilere, patlamanın geldiği borulardan hala sıvılaştırılmış gaz sızdığını, patlama nedeninin henüz bilinmediğini açıkladı.

Şirket ve yerel yetkililer “havada, suda ve toprakta kritik değerler ölçülmediğini” açıkladılar ama Greenpeace ve siyasetçiler ölçümlerin peşini bırakmadı.

Merak edilen bir diğer konu ise şirketin ne kadar zarara uğradığı idi. BASF Yönetim Kurulu Üyesi Margret Suckale, zararın henüz tahmin edilemediğini ve ayrıca bu konunun “öncelikli’ olmadığını söyledi.

Ayrıca, günler öncesinden duyurulan “27 Ekim’de (kazadan on gün sonra) şirketin üçüncü çeyrek finansal sonuçlarını açıklayacağı basın toplantısında bu kazayla ilgili ayrıntılı bilgi sunulacağını” duyurdu.



CEO: “YASTAYIZ... HATALAR YAPILMIŞ.”

CEO Kurt Bock, “Tüm BASF yasta” sözleriyle başladığı basın toplantısında konuşmasını, “Hatalar yapılmış, bize düşen ders almak” diyerek sürdürdü.

Bir saati aşan basın toplantısında tüm soruları yanıtlayan BASF yöneticileri, şimdiye dek güvenlikle ilgili harcamalarda hiçbir kısıntı yapmadıklarını, güvenlik ve şeffaflık konusunda kuşkuları gidermek için yoğun çaba sarf ettiklerini vurguladı.


 
Başımıza gelenlerden ders almak veya almamak...

En çok acıtanın, acıları paylaşmak yerine “sessiz kalmak, yok saymak” olduğunu anlamak veya anlamamak.

Hani derler ya, gören göze karanlık perde olmazmış, görmek istemeyen göze ise ışık ne yapsın?